Skip to main content
Turkey
5 min read

Baba yasaklı bir televizyon kanalının önünde öldü

”Roj TV” sıkça kürt silahlı bir hareketlenme olan PKK’nın sözcü kanalı olarak suçlanmıştır. Kanal kürtçe olarak Danimarka ve Belçika’dan yayın yapmaktadır ve Türkiye Devleti PKK’nın uluslararası düzeyde de terörist bir organizasyon olarak kabul edildiğini gerekçe göstererek periyodik olarak kanalı kapattırmaya çalışmaktadır. Diğer yandan, kanalın varlığı Türkiye’de kürtçe bir kanalın yayına başlamasına ön ayak olmuştur. Yazar Yavuz Ekinci halk ve politikanın TV ekranında buluştuğu bir anı anlatmaktadır.

Credits Text: Yavuz Ekinci January 08 2013

Odasına girdiğimde babam çoktan ölmüştü.

Gece ısrarla “Git dinlen. Ben iyiyim. Çok yoruldun,” dedi. Baş uçunda kalmak için ne kadar direndiysem de onunla baş edemedim. Durmadan “Git dinlen, ben iyiyim” dedi. Gitmeden önce gece boyunca ihtiyaç duyacağı eşyalarını kontrol edip eksikliklerini giderdim. İlaçlarını içirdim ve gece içer diye sehpanın üzerinde duran bardağı suyla doldurdum. Çıkmadan önce son bir kez daha uzandığı yatağına, sehpadaki ilaçlarına, ağabeyim Fırat’ın duvardaki fotoğrafına, pencerenin önündeki çiçekli perdeye ve yıllardır açık duran televizyon ekranına baktım. Odadan çıkacakken arkamdan tekrar seslendi. “Bir yastık daha getir televizyonu iyi göremiyorum. Birazdan müzik programı başlayacak” deyip ağabeyim Fırat’ın duvardaki fotoğrafına baktı. Yastığı getirip sırtına dayarken o bir yandan ekrana diğer yandan da Fırat’a bakıyordu. Gülümseyip “git uyu artık! Çok yoruldun. Bu gece iyiyim,” dedi. “Ağrıların artarsa seslen,” dedim. Başını tamam dercesine bir iki kez salladı.

Yatağa uzanır uzanmaz gözlerim kapandı ve kaç gündür doğru dürüst uyuyamadığım için sabaha kadar deliksiz bir uykuya daldım. Sabah uyandığımda yavaş yavaş etraf aydınlanıyordu Uykumu almış olmanın mutluğuyla yataktan doğruldum. Pencerenin önüne dikilip dut ağacının dalarında oynaşan serçeleri izledim. Camı açmamla serçelerin havalanması bir oldu. Gece babamı yalnız bıraktığımı düşünerek alelacele giyinip odadan çıktım. Hasta yattığı odaya girdiğimde babam açık televizyonun karşısında öylece yatağında duruyordu. Önce uyuduğunu sandım. Uyanmasın diye parmak uçlarıma basa basa başucuna kadar gittim. Televizyonun ekranında Diyarbakır’ın surları ve sokakları gösteriliyordu. Başucunda biraz bekledim ama ne göğsü ikide bir kalkıp iniyordu ne de hırıltıyla nefes alıp verişi duyuluyordu. Soğuk bir his her tarafımı kuşatırken “yoksa…” deyip üzerine eğildim. Ellerini, yüzünü, saçlarını, alnını okşayıp “Baba, Baba iyi misin? Gözlerini aç! İyi misin?” dedim. Vücudu kaskatı kesilmişti. Elleri soğumuştu. Başımı göğsüne koyup kalp atışlarını dinlemeye çalıştım ama hiçbir ses duyulmuyordu. Panik ve şaşkınlıkla etrafında dönüp durdum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Birazdan gözlerini açacağını düşünerek bir televizyon ekranına bir de yüzüne baktım ama o hiçbir tepkide bulunmayıp yarı açık gözlerle öylece televizyona bakıyordu. Televizyonu iyi görebilmesi için başının altına koyduğum yastığı salladım ama yine hiçbir tepki vermedi. Israrla zihnimden kovduğum ama yine de durmadan geri gelen “Babam öldü” sözcüğü dudaklarımdan dökülünce gözüm birden açık duran televizyon ekranındaki Roj TV amblemine ve ekranda dağa doğru yürüyen gerillalara takıldı. Ekranın görüntüsü ve renkleri yatakta sessizce duran babamın yüzüne düşüyordu.

Babam her zamanki gibi televizyonun karşısına oturmuş haberleri izliyordu. Ben de yüzüstü uzanıp ödevlerimi yapıyordum. Arada bir de yan gözle ekrana bakıyordum. Sabırsızlıkla haberlerin bitmesini bekliyordum. Ama bir kanaldan diğer bir kanala atıp bütün kanalların Akşam Haber Bültenlerini izliyordu. İlgisini çeken haberler bittince bu sefer Roj TV’yi açtı. Kürtçe sesler duyunca çalıştığım kitap ve defterden başımı kaldırıp ekrana baktım. Birkaç adam yuvarlak bir masanın etrafında oturmuş tartışıyorlardı. Kır saçlı adam ezilen halklardan ve tarih boyunca Kürtlerin çektiği sıkıntılardan bahsediyordu. Bıyıklı adamsa durmadan sözü kapar kapmaz isyanları anlatmaya başladı. Ablam elindeki dolu çay bardağıyla kapıdan belirince uzandığım yerden kalkıp oturarak ödevlerimi yapmaya koyuldum. Ekrandaki adamlar kayboldu ve bu sefer saz çalan bir adam belirdi. Ateşin etrafında koşan çocukların, renkli renkli giyinmiş kadınların ve ellerinde silahlarla gerillaların görüntüleri akıp gitti. Kitabıma döndüm ama bir yandan da müziğe kulak kabartım. “Fırat, Fırat, oğlum Fırat” diye bağıran babamın sesiyle yerimden irkildim. Babam ablama ekrandakini gösterip “Fırat, bu oğlum Fırat,”diyordu. Defteri ve kitabı yere fırlatıp ekrana baktığımda bir gerilla grubu dağa doğru tırmanıyordu. En önde ağabeyim Fırat, ardından kızlı erkeli gerillalar yürüyordu. Sonra ekrana tekrar saz çalıp söyleyen adam geldi. Adam bir dağın başındaki kayalıklarda, bir de nehrin kenarındaki çiçek tarlasında saz çalıp söyledi. Evdeki herkes odaya üşüşüp pür dikkatle ekrana bakıyordu. Saz çalan adam sazıyla birlikte güneşe doğru yürüyünce yavaş yavaş ekran karardı. Ekranın kararmasıyla gözlerimizi çevirip birbirimize ve sonra da duvarda asılı duran ağabeyim Fırat’ın fotoğrafına baktık. Ekran aydınlandığında bu sefer Şıvan Perver belirdi. Babam ellerini havaya açıp dua ederken bir yandan da gülümseyerek anneme “Bak Fırat yaşıyor, Fırat yaşıyor” dedi. Annem ıslanan gözlerini silip ve şefkatle Fırat’ın lisedeyken çektiği duvardaki fotoğrafına uzun uzun baktı. O günden sonra babam ve annem televizyonun başına kilitlendiler. Artık babam diğer hiçbir kanalı izlemiyordu. Annem ile babam, bir daha Fırat’ın yüzünü görürüz diye günlerce oturup Roj TV’deki klipleri, haberleri, belgeselleri, tartışma programlarını izlediler ama bir daha ona rastlamadılar. Fırat’ın görüntüsü babam için zamanla bir milada dönüştü. Öyle ki “Fırat’ın görüntülerinden iki ay sonra”, “Fırat’ın görüntülerinden bir yıl önce” gibi ifadeler aile için tarihlemelere dönüştü. Ve bir haber alırız umuduyla artık Roj TV evde yirmi dört saat açıktı.

Bu akşam televizyon kanallarına ‘Son Dakika’ haberi olarak “ROJ TV KAPATILDI” haberi düşünce önce televizyon karşısında ölen babamı ardından da elindeki silahla dağa doğru giden ağabeyim Fırat’ı hatırladım.

Like what you read?

Take action for freedom of expression and donate to PEN/Opp. Our work depends upon funding and donors. Every contribution, big or small, is valuable for us.

Donate on Patreon
More ways to get involved

Search