Skip to main content
Turkey
5 min read

Cumhurbaşkanı Erdoğan resmi düzeyde soykırımla suçlandı

>>Erdoğan’ın ciddi suçlar işlediğine dair şüpheler var, katliam yapmış olabilir. Kürdistan İşçi Partisi’ne üye oldukları gerekçesiyle sivil halkı ve insanları öldürme emri vermekle suçlanıyor. Ancak devlet başkanı konumunda olduğu için, diğer tüm ülkelerin yasal sistemlerine karşı dokunulmazlık hakkına sahip.<<
Credits Text: Elisabeth Åsbrink September 21 2017
İsveçli beş milletvekili Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ülkenin çoğunlukla Kürt nüfusun yaşadığı güneydoğu bölgesinde soykırım, insanlık ve savaş suçları işlediğine dair suç duyurusunda bulundu. Gelişme tüm dünyada yankı uyandırdı.
2017 yılının Temmuz ayında Çevre Partisi Yeşiller ve Sol Parti milletvekillerince hazırlanan suç duyurusunda Türk silahlı kuvvetleri ve yasadışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki çatışmalara yer verildi. 2015 yılında alınan ancak sağlam bir zemine oturmayan ateşkes kararının çökmesiyle birlikte taraflar arası mücadele sertleşmişti. İsveçli vekillere göre, yerel savcıların soruşturma başlatması halinde İsveç’te Erdoğan hakkında tutuklama kararı çıkabilir. Duyuruya imza atan vekillerden Carl Schlyter diğer Avrupa ülkelerindeki mevkidaşlarının da aynı adımı atmalarını umduğunu ifade etti.
İsveç’te 2014 yılında yürürlüğe giren yasaya göre İsveç mahkemeleri dünyanın neresinde ve kim tarafından işlenirse işlensin insanlık suçlarına ve diğer uluslararası suçlara ilişkin iddiaları inceleme yetkisine sahip. Yasa şu şekilde ifade ediyor: “Ulusal veya etnik bir grubu tamamen veya kısmen yok etmek üzere” insanları katleden ya da ciddi hasar veya zarara yol açan “herkes soykırım suçlusudur.”
Ancak İsveçli bir savcı yalnızca birkaç hafta içerisinde soruşturma açmama kararı alarak şu açıklamada bulundu:
“Bu suç duyurusunun soruşturulamayacağı ortada.”
Bir yanlış anlama vakası
Stockholm Üniversitesi’nde uluslararası hukuk alanında görev yapan dünyaca ünlü profesör Said Mahmoudi’den suç duyurusunu ve İsveçli savcının yorumunu incelemesini rica ettim. Mahmoudi, Erdoğan’ın ciddi suçlar işlemiş olabileceğine dair şüphe olmasa da, savcının kararını makul bulduğunu ifade etti.
Erdoğan’ın Kürtlere karşı eylemleri soykırım ya da insanlık suçu olarak sınıflandırılamaz. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve diğer uluslararası ceza mahkemeleri uygulamalarına göre, herhangi bir eylemin ciddi bir uluslararası suç kabul edilme eşiği yüksek ve buna göre suç teşkil eden şartlar kesindir. Erdoğan’ın çok ciddi suçlar işlemiş olabileceği kanaatindeyim. Ancak bu suçlar soykırım kategorisine girebilecek şartları barındırmıyor, aynı durum büyük ihtimalle insanlık suçları için de geçerli.
Bundan daha da önemlisi, İsveç hukuk sistemi nezdinde Erdoğan’a karşı başlatılabilecek bir cezai süreç yasal bir engele takılıyor.
İsveç hukuku evrensel yargı yetkisi kapsamında, sadece İsveç vatandaşlarına ve İsveç’te yaşayanlara değil, başka ülkelerde ciddi uluslararası suç işleyen zanlılara da İsveç’te dava açılabilmesini öngörüyor. Ancak uluslararası hukuk çerçevesinde devlet dokunulmazlığı ilkesine göre, yabancı bir Cumhurbaşkanı veya devlet başkanı bu hükümden muaf tutuluyor. Erdoğan’ın soykırım, savaş veya insanlık suçları işlediğini kabul etseniz bile, herhangi bir ulusal mahkemenin başka bir ülkenin devlet başkanı aleyhine dava açması kesinlikle yasak. Görev başındaki Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Dışişleri Bakanları kendilerine itham edilen suçlar ne olursa olsun tam dokunulmazlık hakkına sahiptir. Başvurular yalnızca dokunulmazlık engeli olmayan Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yapılabilir.
Yatay hukuk sistemi
Bu belki de en az uluslararası hukukun tarihi kadar eski bir sorun. Uluslararası hukukun iyi tarafıyla, barındırdığı en büyük sorun aynı: Uluslararası hukuk yalnızca Devletlerin üzerinde anlaştığı şekilde işler. Ulusal hukuk hiyerarşik bir yapıya sahipken uluslararası hukuk yataydır.
Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ardından, belli başlı önemli meseleler hakkında dünya çapında anlaşmaya varıldı. Bunlar arasında yüksek rütbeli siyasetçilerin ve komutanların uluslararası ceza mahkemelerinde hüküm giymesi ve işledikleri ciddi uluslararası suçlar için cezalandırılması yer alıyor. Ancak Profesör Said Mahmoudi’ye göre devlet başkanlarının dokunulmazlığı ulusal düzeyde bile kaldırılsa uluslararası hukuk sistemi çöker:
İsveç’te Erdoğan’a karşı gerçekleşen eyleme ilişkin yasal sorun da tam burada yatıyor: İsveç’in, Amerika’nın ya da herhangi başka bir ülkenin kanunları neden Türk kanunlarından daha önemli olsun? Dünyada toplam 193 devlet var ve bu devletlerin her birinin kendi toprakları dahilinde özel yargılama gücü mevcut. Eğer bir devlet başka bir devletin sınırları dahilinde yaşananları yargılamaya kalkarsa tüm sistemin keyfi bir yapıya dönüşme riski doğar.
Bundan yalnızca birkaç ay önce Fransa, Almanya ve AB, Rusya ve İran’la ticari ilişkileri bulunan şirketleri cezalandırmayı amaçlayan yeni bir Amerikan yasasını protesto etmişti. Yasaya karşı çıkan ülkeler, ABD’nin elbette Amerikan şirketlerini belli ülkelerle ticaret yapmaktan men edecek yasalar çıkarmakta özgür olduğunu ancak yargı yetkisini kullanarak Rusya veya İran’la ticari temasları dolayısıyla yabancı şirketlere yaptırım uygulayamayacağını ileri sürdü. Profesör Mahmoudi’ye göre bu gelişmeyle Erdoğan’a dair mesele arasında açık bir benzerlik ortaya çıkıyor:
Erdoğan’ın ciddi suçlar işlediğine dair şüpheler var, katliam yapmış olabilir. Kürdistan İşçi Partisi’ne üye oldukları gerekçesiyle sivil halkı ve insanları öldürme emri vermekle suçlanıyor. Ancak devlet başkanı konumunda olduğu için, diğer tüm ülkelerin yasal sistemlerine karşı dokunulmazlık hakkına sahip.
Yaptırımlar
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yasal baskı uygulamak isteyenlerin önünde iki seçenek var. Bunlardan biri davayı UCM’ye (Uluslararası Ceza Mahkemesi) taşımak. Ancak bu seviyede de engeller mevcut. UCM ancak, Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’ne taraf ülkelerin vatandaşlarının şüpheli olduğu ya da bu ülkelerin sınırları dahilinde işlenmiş suçlara ilişkin davaları inceleme yetkisine sahip. İlgili davada geçen suçların Türkiye ve Irak’ta işlendiği ifade ediliyor, ancak bu iki ülke UCM Statüsü’ne taraf değil.
BM Güvenlik Konseyi’nin davayı UCM’ye taşıması bir başka seçenek. Ancak bu her ne kadar yasal geçerliliği olan bir yöntem olsa da, siyasi açıdan uygulanabilir değil. NATO üyesi Türkiye’yle ilişkilerini iyi düzeyde tutmak, kimi Güvenlik Konseyi daimi üyeleri için hayati önem taşıyor. BM Güvenlik Konseyi’nin davayı UCM’ye taşıması ihtimali neredeyse sıfır.
Yasal açıdan gerçekçi tek seçenek Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı süresinin dolmasını beklemek. Ulusal mahkemeler nezdinde, görev başındaki devlet başkanlarıyla eski devlet başkanlarının dokunulmazlık talepleri oldukça farklılık gösteriyor. Pek çok ülkenin ulusal hukuku, ciddi suçlar işlediklerine dair eski devlet başkanlarının aleyhine dava açılmasına engel tanımazken, uluslararası hukuk da herhangi bir engel getirmiyor. Profesör Said Mahmoudi, İngiltere’de tutuklandıktan sonra Lordlar Kamarası’nca (Yüce Divan) mahkum edilen eski Şili devlet başkanı Augusto Pinochet’yi örnek gösteriyor.
İsveçli beş milletvekili şüphesiz iyi niyetle adım attılar, ancak belli ki İsveç hukuku yeterince iyi incelenmemiş. Erdoğan’ın görev süresi dolduğunda aleyhine dava açılması hala mümkün gözükse de, bunun için epey uzun süre beklemek gerekebilir. Bu da dünyanın geri kalanına demokratik tek bir seçenek bırakıyor: Erdoğan’ın Türkiye’sine ekonomik baskı uygulamak.
Elisabeth Åsbrink, İsveç PEN Kulübü Başkanı

Like what you read?

Take action for freedom of expression and donate to PEN/Opp. Our work depends upon funding and donors. Every contribution, big or small, is valuable for us.

Donate on Patreon
More ways to get involved

Search